22 Nisan 2008 Salı

MADE IN TURKEY

Ülkemizde yıllardır fason üretim yapan firmalarımız artık marka olmanın önemini kavradı ve son yıllarda markalaşma için önemli adımlar atıldı. Geçmiş yılarda daha ucuz üretim yapmanın yollarını arayan firmalar artık daha kaliteli, katma değeri yüksek mallar üreterek kendi markalarıyla dünya pazarlarında büyük pay alabilmek için büyük bir uğraş içindeler. Günümüzde gittikçe ağırlaşan rekabet koşulları ve değişen tüketim kalıpları uluslararası arenada söz sahibi olabilecek markalar yaratmayı gerçekten çok güçleştiriyor.Bu zor koşullara rağmen küresel pazardan pay alan firmalar da yok değil. Yıllarca dünyanın en büyük markaları için üretim yapan Mavi Jeans 15 yılın ardından dünyanın en iyi 16 jean markası arasına girmeyi başardı ve şimdi çıtayı daha da yükselterek premier segmentinde yer alan Diesel, Guess, Miss Sixty,DKNY, Tommy Hilfiger gibi dünyaca ünlü markalarla rekabete soyundu. Ülkemizin sahip olduğu rekabet avantajlarına rağmen mavi jeans gibi bir başka dünya markası daha çıkaramamamız ise üzüntü verici. Dünya markası yaratamamızın sebeplerinden biri de ''MADE IN TURKEY'' damgasının dünyada yarattığı imaj.İnsanların algıladığı bu imaj da Türkiye'de kaliteli ürün üretilemeyeceğine dair. Bu önyargıları kırmak, Türkiye'nin imajını da kalite standartlarını da yükselterek markalaşmanın önünü açmak için ilk ve tek devlet destekli markalaşma programı olan Turquality başarıyla yürütülmektedir. Kısacası Türkiyede ki farklı sektörlerde olan firmaların markalaşmaları adına destek sağlamakta; onların pazarlama, satış ve satış sonrası süreçlerinde de yardımcı olmaktadır.
Dünya markası olma yolunda, bir başka örnek ise; Anadolu da yetişen bitkileri kullanarak ürettiği Bioxcin ve Bioder'in yaratıcı Cihat Dündar'ın dünya markalarıyla rekabet içinde olması. Cihat Dündar'ın formülleri yaratma hikayesi de ilginç. 3 yıl boyunca kendi imkanlarıyla evinin mutfağında bitkisel karışımlar hazırlamış. Daha sonra bu karışımları kendi ve çevresindekiler üzerinde denemiş. Sağlık Bakanlığından izin aldıktan sonra 2003 yılında Bioxcini, 2006 yılında ise Bioderi piyasaya sürmüş. Piyasaya girdikten 2-3 yıl gibi kısa bir süre sonra pazar lideri olan ürününü, 2007 yılında Bioxet adıyla yurtdışına pazarlamaya başlamış. Avrupa'da 1 milyon euroluk, Ortadoğu'da ise 500 bin dolarlık satışlar yaparak Batılı firmalarla ciddi bir rekabet içerisine girmiş. İşin ilginç yanı ise; dünyadaki dev şirketlerin piyasaya sürdüğü ürünlerine karşın hiçbir eğitim almadan , kendi imkanlarıyla yaptığı araştırmalarla, kendi topladığı bitkileri kullanarak yapmış olduğu karışımlarla rekabet etmesidir. Hatta bi yandan rekabet açısından sanşlı olduğunu bile vurguluyor. Çünkü bitkileri çok iyi tanıdığını ayrıca Anadolu topraklarında çok çeşitli bitkilerin olduğunu ve yalnızca bizim topraklarımızda yetiştiğini söylüyor. Bunun aksine Batılı firmaların bitkilerin çoğunu tanımadığını belirtiyor. Bu nedenle de formüller için çok büyük araştırmalar yaparak büyük paralar harcadıklarından bahsediyor.
Tabii ki dünya markalarıyla rekabet etmek ilk başlarda bu kadar kolay olmamış. Almanya'ya yaptığı ilk girişimin sonucu olumsuz olmuş. En büyük engel yine ürünün üzerinde Made in Turkey yazısının olmasıymış. Şimdi ise Hollanda,Lüksemburg, Belçika ve Portekiz de Made in Turkey yazısıyla eczanelerde satış yapılıyor.
Cihat Dündar'ın hedefi ise global bir marka olmak.Türk firmasının global bir marka olabileceğini göstermek istiyor herkese. Ama çeşitli engeller de yok değil, yine bu engellerin en büyüğü ülkemizin imajı olduğunu söylüyor. Bu imajda da Türklerin kaliteli ürün çıkaramaması olarak algılanılıyor. Mali ve üretim engellerinin olmadığını tek sorunlarının imaj sorunu olduğunu vurguluyor. Bence de markalaşmak,dünya markalarıyla yarışmak için yapacağımız en önemli şey öncelikle önyargılarımızdan kurtulup yanlış algılanan imajımızı düzeltmek olmalıdır. Bazı Türk markalarının dünya markaları kadar kaliteli olabileceğine önce kendimiz inanmalı sonra dünyadaki imajımızı değiştirmek için uğraşmalıyız.

1 yorum:

Melike Demirbağ Kaplan dedi ki...

Turquality ile ilgili bazı endişelerim var. O da şu: Country of origin (COO) diye bir etkiden bahsedelirdi eskiden, yani ürünün üretildiği ülkenin kalite algısına etkisi. Alman dayanıklı, japon teknolojik falan. Ama şimdi bunun etkisi giderek azalıyor, bunun yerine markanın şahsi gücü geçiyor. IKEA mesela, her ürünü başka bir yerde üretiliyor ama üzerinde LKEA logosu olduğu sürece önemli değil. Aynı şey Nike için de, Sony için de, Diesel için de geçerli.

Yani özetle 15-20 sene önce olsa tamamdı ama artık Turquality'nin bir önemi var mı bilemiyorum.