15 Mart 2008 Cumartesi

Müzik Dünyasının Pazarlama Kabadayıları

Tam olarak hatırlayamasam da bundan 5 sene öncesine tekabül eder Laço Tayfa ile tanışmam. Nurhat Şensesli'nin- kendisi Türkiye'nin çoğu albümüne bas gitar çalmış bir üstadıdır- şarkı girişindeki uçan tekmelerine tanık olduktan sonra kulaklarımdaki tınının geçmesine aman vermeden hemen café sahibine koştum.
Ben:Aman güzel abim bu çalan nedir?
Üzeyir Abi: "Bilader" bu Laço Tayfa! Türkülerimizi; cazdır , reggeydir sambadır envai çeşit müzik çeşidiyle harmanlayıp bize sunmuşlar.Üstüne roman bir klarnetçi şanlarını(vokallerini) üflemiş. Ama yapılanlar insan işi değil,"abem"insan işi değil Allah seni inandırsın.
O gün bugündür dinlerim Laço'yu ama bir canlı dinlemek nasip olmadı. Zamanla kendi kitlesini oluşturdular sonra da nadir canlı çalmaya başladılar.İnşallah bir gün canlı da izlerim.
İlk dönemin sonlarındayım ,nam-ı değer Güven Borça'nın okulumuzdaki konuşmasını dinlemekteyim.Müzik dünyasındaki pazarlama ihtiyacından dem vurdu ama müzik dünyasındaki insanların seviyesine ve iletişimsizliğine de değinerek bu alandaki pazarlama zorluğunu da dile getirdi.
Aslında bugün bahsetmek istediğim ne Laço Tayfa ne Güven Borça. 2 senede yabancı şarkı sözleriyle bile yerel anlamda büyük bir kitlenin dikkatini çekebilmiş olan Dolapdere Big Gang.Adamlar sadece yurtiçinde değiller dahası yurtdışı projeleri. Şimdi soracaksınız ne alaka diye. İşte başlıyoruz.
Grup çoğunluğu Dolapdereli, bir diğer deyişle, Roman elemanlardan oluşuyor.Yaptıkları iş ise basitçe yıllardır delicesine dinlenen yabancı şarkıları Türk sazları ile alaturka yorumlayıp 9/8 lik(bildiğimiz oyun havası ritmi) "oynak " bir şekilde icra etmek. Benim naçizane fikrim müziklerinin üst kalitede olmadığı ama siz de takdir edersiniz ki birşeyin pazarlanması için mükemmel olması gerekmiyor kaldı ki mükemmel olsa dahi yine pazarlama gerektiyor. İşte bunların üzerinde böyle kafa yorarken pazarlama gurularını bile düşünderecek bir cümle ile tarumar oluyorum: "Türkiye konumu itibariyle birçok kültürü içinde barındıran ve bu kültürlerden etkilenen bir ülke. Müzikte de bu etkileşimin izlerini görüyoruz. Ama bugüne kadar hep bizim müziğimiz yabancı müzik piyasasına, onların bakış açısına, ritmlerine uyarlanmaya çalışıldı. Biz ise tam tersini yapıyoruz. Çünkü yurt dışına ses vermenin yolunun onlara benzemek, onlar gibi olmaktan değil, kendi değerlerimizden ödün vermeden, kendimiz gibi kalmaktan geçtiğini düşünüyoruz. Biz, onların şarkılarını "biz" gibi yorumladık." diyor ve ekliyor "Yıllarca biz onların yaptıklarına hayran olduk. Şimdi sıra onlarda. Sting'inden Madonna'sına Deep Purple'ından Michael Jackson'una şimdi onların bize hayran olma zamanı."
Türk milletine çok güzel pazarlandı bu olay bence.Zaten darbuka sesini durmayagörelim. Hemen başlarız sallanmaya olduğumuz yerde. Sadece bunu kullanmadı Dolapdere. Grupların kullanmaya alışık olmadığı bir de güzel logo patlattılar.O logoyu görenler grubu tanıdı hemen, çok güzel özdeşleşti ikisi.Sadece bununla da bitmedi bu akıllı pazarlama silsilesi.İlk albümde şarkılarını kullandıkları sanatçıların hiç bir şarkısına ikinci albümde yer verilmedi dolayısıyla dinleyici sıkılmadı. Akabinde kendilerine ait bir parça ile de diğer albümlerde yapacaklarının müjdesini verdiler. "Bizi takip edin ey sevenler" dercesine. Bununla mı sınırlı kaldı Dolapdere ? Hayır! Yeni albümlerinde Işın Karaca'ya "Final Countdown"u Teoman'a(Teoman'ı kullanmasalar daha iyi olabilirmiş , sevmiyorum kardeşim adamı Allah Allah) ise Helldorado'nun "Drinking Song"unu söyletmişler. Ama son hamleleri var ki gerçekten ABD gibi büyük müzik endüstrilerinin bulunduğu ülkelerdeki yöntemleri kıskandıracak nitelikte. Just Feel albümü, normal CD versiyonun yanı sıra çok özel bir "Special Edition Box"la birlikte piyasaya sürüldü. Koleksiyonerler ve grubun hayranları için sınırlı sayıda üretilen "Special Edition Box"ın içinde yeni albüm Just Feel'in yanı sıra grubun ilk albümü Local Strangers da yer alıyor. Ayrıca Dolapdere Big Gang için özel tasarlanmış duvar saati, 2008 takvimi, kitap ayıracı ve magnet de grubun sevenlerine yeni yıl sürprizi olacak nitelikte.Buyrun efendim ne güzel değil mi ?
Bu yazıyı yazmamın 3 sebebi vardı: Müzikteki pazarlamaya kafa yormam, Dolapdere Big Gang 'in yılbaşında iddialı bir kanalda uzun bir konser vermesi ve de teyzemin sabah kahvaltısında çaylarımızı yudumlarken benden bu grubun şarkılarını istemesi.
Yorumlarınızı esirgemeyin , ışık sizinle olsun....

4 yorum:

limon ağacı ^_^ dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
limon ağacı ^_^ dedi ki...

Yazının Büyük bölümünde 1930 ların jazz misyonu canlandı düşüncelerimde.
1930 larda jazz muzıkle alakalı olarak nıtelendırılen ve jazz a yüklenen çeşitli misyonların frakfurt okulu düşünürleri tarafından aslında hiçbir anlam taşımadıgı şeklindeki yorumlara sebep olmuştu.Dönemin jazz müziginin dogaya dönüş şeklindeki yorumlarının yanında bazı düşünürler yabancılaşmayı dogurdugunu savunmuşlardı.Jazz müzik temelinde dogaclamayı ve bıreysellıgı yansıtıyormus gorunmesıne karsın bılındık kalıplar ıcerdigi savunulur ve bu kalıpların kaynagıda askerı marsa dayandırılır.Dönem düşünürleri jazz ın pazar yönelimli müzik dedikleri popüler müzik oldugu ortak görüşünü belirtmekte cömert davranmışlar.
Umarım bahsemiş oldugun dolapdere ornegı anımsamamı ne denlı harekete gecırdı acıklayabılmısımdır:)Gunumuz, gelısmısllık ve modernızasyon orneklerı ve adımları olarak degerlendırılen fakat birer yabancılasma kaynagı olan pazar yonelımlı muzık,popüler müzik, örnekleri ile dolup taşmakta.Bizimle yürüyormuş gıbı ama bizden olmayan...
Nekadar ilişkili nekadar diil yazının anımsattıgı nacizane BEN i paylaşmak geldi içimden sevgiler...:)

Melike Demirbağ Kaplan dedi ki...

Evet bu yazıyla birlikte geleneksel ürünlerin pazarlamasından, yeni dünya düzeni ürünlerinin pazarlamasına dalıyoruz, isabet oldu.

Ben bir şeyi merak ediyorum, bu arkadaşlar bu şarkıların copyright hadisesini nasıl çözdüler?

Melike Demirbağ Kaplan dedi ki...

Teoman'dan hazzeden bir insan değilim ;)